Moore Yasasının Ölümü ve Duvarın Arkası
Şu an bu satırları okuduğunuz cihaz—ister cebinizdeki telefon, ister masanızdaki o güçlü laptop—aslında inanılmaz derecede "basit" bir mantıkla çalışır. En nihayetinde hepsi, mikroskobik boyutlardaki milyarlarca elektrik düğmesinden ibarettir. Işık ya açıktır ya da kapalı. Sıfır veya bir.
İnsanlık olarak son 60 yıldır tek bir hedefe kilitlendik: Bu düğmeleri (transistörleri) küçültmek.
1965 yılında Intel'in kurucusu Gordon Moore, efsanevi bir öngörüde bulundu. Moore Yasası'na göre; mikroçiplere sığdırılabilecek transistör sayısı her iki yılda bir iki katına çıkacaktı. Bu yasa, son yarım asırdır dijital devrimin motoru oldu. Telefonlarımız bilgisayarlara, bilgisayarlarımız süper makinelere dönüştü. Bugün bir saç telinin ucuna milyarlarca transistör sığdırabiliyoruz.
Ancak artık yolun sonuna geldik. Moore Yasası ölüyor.
Mühendisler, bu düğmeleri atom boyutuna kadar küçülttüler ve orada garip bir "duvarla" karşılaştılar. Atomik boyutta fizik kuralları çalışmayı durdurur. Elektronlar duvarların içinden geçer, enerji yoktan var olur gibi görünür ve klasik mantık çöker. İşte klasik bilgisayarların, yani Silikon Çağı'nın tıkandığı yer burasıdır.
Ama tam bu kaosun içinde, fiziğin en karanlık, en anlaşılmaz ve en güçlü alanı bize göz kırpıyor: Kuantum Mekaniği.
Bugün, sadece daha hızlı bir bilgisayar inşa etmiyoruz. Doğanın, evrenin ve belki de bilincin çalışma prensibini taklit eden sentetik bir zeka yaratıyoruz.
I. Makinelerin Ruhu: Altın Avizenin Sırrı
Kuantum bilgisayar denince aklınıza masanızdaki o gri metal kasalar gelmesin. Onlar, bilim kurgu filmlerinden fırlamış, adeta dini birer totem gibi görünen sanat eserleridir.
Aşağıdaki görsele dikkatle bakın. Bu gördüğünüz karmaşık yapı, bir veri işleme merkezi değil; modern bilimin inşa ettiği en soğuk yerdir.
II. Olasılıkların Dansı: Labirentteki Fare vs. Tanrısal Bakış
Klasik dünyada her şey deterministiktir. Bir lamba ya açıktır ya kapalı. Bir veri ya 1'dir ya 0. Arası yoktur. Ancak kuantum dünyasında nesneler, aynı anda birden fazla durumda bulunabilir. Buna "Süperpozisyon" diyoruz.
Bunu anlamak için basit bir "Labirent" analojisi kuralım:
Bir labirentin çıkışını aradığınızı düşünün.
- Klasik Bilgisayar (Sıralı Zeka): Labirente bir fare bırakır. Fare bir yola girer, çıkmaz sokaksa geri döner, diğerini dener. Çok hızlıdır ama zamanı doğrusal yaşar. Bir seçeneği bitirmeden diğerine geçemez.
- Kuantum Bilgisayar (Paralel Evrenler): Labirente girdiği anda, labirentteki yol sayısı kadar parçaya bölünür. Her bir parça, tüm yolları aynı anda dener. Hangi versiyon çıkışı bulursa, gerçeklik o sonuca "çöker".
Bu, işlem gücünde doğrusal değil, üstel (katlanarak artan) bir artış demektir. 300 kübitlik bir kuantum bilgisayar, evrendeki atom sayısından daha fazla olasılığı aynı anda hesaplayabilir.
III. Einstein'ın Yanıldığı Tek Nokta: "Dolanıklık"
Eğer buraya kadar okuduklarınız size garip gelmediyse, sıkı durun. İşler şimdi gerçekten tuhaflaşıyor.
Kuantum bilgisayarların gücünün asıl kaynağı sadece süperpozisyon değil, "Entanglement" (Dolanıklık) ilkesidir. Kuantum fiziğine göre, iki parçacığı birbirine "doladığınızda", artık onlar iki ayrı nesne değil, tek bir bütün gibi davranır.
Birini laboratuvarınızda tutun, diğerini Andromeda Galaksisi'ne gönderin. Dünyadaki parçacığı "yukarı" çevirdiğiniz an, Andromeda'daki parçacık —arada milyonlarca ışık yılı mesafe olmasına ve hiçbir iletişim sinyali olmamasına rağmen— anında "aşağı" döner.
Einstein buna inanmak istememiş, "Spooky action at a distance" (Uzaktan korkunç etki) diyerek karşı çıkmış ve "Tanrı zar atmaz" demiştir. Ama modern deneyler gösterdi ki; Tanrı sadece zar atmıyor, o zarları bizim göremediğimiz, uzay-zamanın ötesindeki yerlere saklıyor.
Yakın zamanda Ottawa Üniversitesi'nden araştırmacılar, bu hayaletimsi bağı gerçek zamanlı görüntülemeyi başardılar. Ortaya çıkan görüntü, bilimin ve mistisizmin sınırlarını bulanıklaştıran türdendi.
Tavşan Deliğinden Aşağı
Silikon vadisinin sonuna geldik.Artık Olasılıklar Vadisi'ne (Quantum Valley) giriyoruz.
Bu makineler evimize girip Excel tablolarımızı hızlandırmayacak veya oyunlarımızdaki FPS'yi artırmayacak. Onlar,insanlığın üzerine "çözülemez" etiketini yapıştırdığı en büyük sorunları çözmek için geliyor.İklim krizinden ölümcül hastalıklara, hatta evrenin kökenine dair sorulara kadar...
Ancak asıl soru şu: Biz, her şeyi aynı anda bilen bir makineyi kontrol etmeye hazır mıyız?
Yoksa Pandora'nın kutusunu çoktan açtık mı?
Yorumlar
Yorum Gönder